28 Kasım 2012 Çarşamba


LÜLEBURGAZ-İSTASYON-DÜĞÜNCÜBAŞI TURU


LÜLEBURGAZ-İSTASYON-DÜĞÜNCÜBAŞI TURU


YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN

CAN İNEGÖLLÜ



Bisikletleri ilk aldığımız zamanlarda,  istasyona doğru yaptığımız ilk turumuzun fotoğraflarının Can'ın telefonunda kayıtlı olduğunu öğrenince, nostaljik bir anı olsun diye blog sayfamıza koymaya karar verdik.
Aslında turlarımıza Can'la başlamıştık. İşleri nedeni ile şu an aramıza katılamayan Can'ı da en kısa sürede aramızda göreceğinize eminiz.

09.09.2012






İstasyonda, Düğüncübaşı yolu üzerinde. 
Arkada tren katarları görülüyor.


Can İnegöllü. Arkadaki vagonlar üzerine grafiti çalışmaları yapılmış. Hepsi de çok güzeldi. Hatırladığım kadarı ile vagonlar yabacı bir ülkeden gelmişti.



Eylül ayı olmasına rağmen hava hafif serindi.


Ekipmansız ilk fotoğraflar.


Tren rayları resim için gerçekten çok güzel fon oluşturuyor.


Dönüşte Meriçler'de durduk. Salıncağa bile bindik.


Yazdan yeni çıktığımız için göbekler kendini gösteriyor.
Yakup her ne kadar eli saklamaya çalışsa da durum vahim. :)


Ve işte acıların çocuğu Can İnegöllü. :)


27 Kasım 2012 Salı

KARAAĞAÇ-ERTUĞRULKÖY-TOZAKLI-POYRALI-PINARHİSAR-ATAKÖY-OSMANCIK-CELALİYE-TATARKÖY TURU


KARAAĞAÇ-ERTUĞRULKÖY-TOZAKLI-POYRALI-PINARHİSAR-ATAKÖY-OSMANCIK-CELALİYE-TATARKÖY TURU

YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN

POLAT KOR


25.11.2012

Başlangıç saati: 10:30
Bitiş saati        : 16:30
Ortalama sürme hızı: 14 km/sa.
Max hız: 48 km/sa.
Toplam süre: 6 sa.
Toplam mesafe: 82 km.

Rotamızın Google Earth görüntüsü.


















      25.11.2012 Pazar günü Pınarhisar'a köy yollarından gidiş dönüş yaklaşık 80 km. lik bir tur yaptık. Bizim için gayet uzun ve güzel bir gezi oldu. Artık günlerin kısa olması, gündüz dahi havanın iç karatıcı olmasında dolayı çok geç vakte kalmamak için yolda fazla durmamaya gayret ettik. Bu nedenle çok fazla resim çekme fırsatımız olmadı.
     Bir gece önce Polat, grip olduğunu ve tura katılamayabileceğini mesajla bildirmiş olmasına rağmen, buluşma yerine ilk gelen oydu. Son kontrolleri yaparken Yakup'un da gelmesiyle sabah saat 10:30'da TOTAL benzinliğinden yola çıktık.Zentiva lojmanları önünden geçerek Kuştepe'den Pınarhisar yoluna indik.
     Hava gün boyunca 8-13 derece arasındaydı. Rüzgar yok denecek kadar azdı.





 



Artık klasikleşen tura başlangıç fotoğraflarımız.



Turgutbey'i geçerken.



Yakup, bisiklet üstünde fotoğraf çekme konusunda  iyice ustalaştığı için artık çok fazla durmuyoruz.






Eskitaşlı köyüne girerken hava bir hayli karardı.



Bu resimde bulutlar daha belirgin.




Eskitaşlı köyün'den sonra Karaağaç köyü sapağındayız.




Hava yağsam mı yağmasam mı acaba diye düşünüyor. Gerçi hava durmu bugünü yağmursuz göstermesine rağmen hafif  endişeli bir durumum var.


Yaklaşık 7 km.'lik düzargahdan çeşitli kareler.




Karaağaç girişine geldik.


Karaağaç girişindeki güzel bir ev. Ama bahçede ağaç olmayınca çok çıplak görünüyor.


Karaağaca hoşgeldik. Hoşbulduk.




Karaağaç tabelası.


Ben ve arkada inekler.(Fotoyu çift tıklayınız).



Karaağaç girişindeki çeşme. Betondan masa bile yapmışlar. Su çok fazla akıyor. Suyun tadı çok hoş değil ama ben burayı çok sevdim.




Karaağaç meydanında, yolun sağındaki kahvehaneye ısnmak için girdik. Bu yaklaşık 20 km. sonraki ilk molamızdı. 25 dak. kadar ısındık, dinlendik ve çay içtik.



Soba başında ısınırken. Bir dahaki sefere kestanede getirmek lazım. Soba süper yanıyor.




Kahvehaneden birkaç kare daha.


Ertuğrulköy'e girerken.



Yolda bir kabak tarlası. Ama Polat onların kavun olduğunu söylüyor. Yakup'la iddaya girdiler.Polat tarlaya daldı. Göz hakkımı alırım abi diye diye. Sonunda biz haklı çıktık. Tarla kabak tarlasıymış.







Polat hala kavun arıyor.



Poyralı'ya yaklaşırken. Tarlalarını süren tarla sahipleri.
Tozaklı ve Poyralı'da fotoğraf çekmediğimizi daha sonradan fark ettik.








Poyralı tarafına yaklaşırken bitki örtüsü de değişmeye başladı.




Poyralı'ya uğrayıp, birer litrelik pekmezlerimizi aldıktan sonra Pınarhisar'a doğru yeniden yola çıktık. Yolda Erenler köyünde durup yemek molamızı verdik. Fabrikadan İzzet abi'nin özellikle tavsiye ettiği karışık tostlarımızı yedik. (Gerçi İzzet abi bize kavurmalı ya da pastırmalı demiş ama biz orayı kaçırmışız). Çok beğenmesekte tostlarımızı yapan teyzenin verdiği dometes sosu ile tostları götürdük.


Tostu yapan teyzem. Pekmez de yapıyormuş. Organik, katkısız. Söz verdik gidip alıcaz bir ara Polat'la.



Yakup tostlar yapılırken yeni arkadaşlıklar kuruyor. :) Çocuklara bizim Türk olduğumuzu inandırmak biraz güç oldu. Neyse sonunda inandılar.



Yollar.



Tostlarımızı alıp yolun karşı tarafındaki kahvehaneye geçtik. Soba başında çay, tost ve ayran.







Erenler kahvesi. Yemek molası.




Erenler köyünün içinde Binbir Oklu Ahmet Baba türbesinin fotoğrafı. Türbe çok güzel bir Selçuklu mimarisine sahip. Ama hiçbir bilgilendirme yok Ahmet Baba hakkında. Ya da ben görmedim. İnternetten edindiğim bilgiyi sizle paylaşıyorum;

Osmanlıların Rumeli'ye geçişlerinde Padişah Birinci Murat tarafından Pınarhisar ve civarının zaptına memur edilen Hacı İI Bey, Gazi Mihal ve Evranos beylere Tımar ve zeamet beyleri olan Ahmet Bey, Haydar Bey, Gaip Beyler Pınarhisar'ın zaptı esnasında şehit düşmüşler.
Ahmet Bey'e şehit düştüğü yere şahsiyetine layık kıymette Selçuklu tarzından Murat Hüdavendigar tarafından bir türbe yaptırılmıştır. 8 köşeli bir kaideye dayanan bu yüksek kubbeli tarihi türbe hakkında, halk arasında dolaşan bir çok efsane vardır. Buna erenler derecesinde paye veren halk son zamanlara kadar kurban keser hayırlar yaparmış. Diğer ikisi Haydar Bey, Gaip Beylerin türbeleri ise ilçe içinde imiş, ancah işgal sırasında harap olmuşlar, sonradan az çok tamir görmüşlerse de eski hallerini bulamamışlardır.

Diğer bir bilgiye göre;

Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi ilçenin 4 km doğusunda yer alan Erenler köyünde yer almaktadır. Köyün eski adı Tekke ve yeni adı Erenler ismini bu zat ve onun manevi kişiliği etrafında yörede filizlenen tekkeden aldığı düşünülmektedir. Bu tarihi kişiliğin kim olduğu çok net değilse de 14.yy’ın ikinci yarısında yaşadığı, bölgenin fethi ve Türkleşmesinde önemli yararlılıkları olan önemli bir askeri kişilik olduğu kabul edilmektedir. Efsanesine göre düşmanla giriştiği savaşta üstünlükler gösteren bu zat 1001 okla ancak şehit edilebilmiş, onun şehit düştüğü yerde -alışık olmadığımız bir şekilde- dönemin Osmanlı sultanınca bu zata yakışır üzeri kapalı bir türbe inşa ettirilmiştir. Bir diğer görüşe göre Pınarhisar’da bulunan Haydar Baba ve Kofçaz Topçular köyünde bulunan Topçu Baba ile kardeştir.


Erenlerde yemeğimizi yedikten sonra hiç durmadan Pınarhisar'a geçtik.Artık çok zaman kaybetmememiz lazım. Hava çok kararmadan Lüleburgaz'a dönmek istiyoruz. Burası abimin ilkokula başladığı Koloğlu İlkokulu.

(Arap Kaymakam, Türk Başbakan olarak tarih sahnesinde nam salmış 1913-1917 yılları arasında Pınarhisar Kaymakamlığı ile yörede çok sevilen bir kişilik haline gelmiş Sadullah Koloğlu tarafından yaptırılan okul hala eğitime hizmet vermektedir. İki katlı, döneminin üslubundan fazlasıyla beslenen okul binası dikdörtgen formda inşa edilmiş olup, süslemeleriyle ön plandadır.(internetten alıntı)






Bence çok güzel ve tarihi bir bina. Bahçesi de çok keyifli.


Bana nedense hep Hababam Sınıfının çekildiği Adile Sultan Kasr'ını anımsatıyor.


Burası da 1974-1975' li yıllarda, oynadığım Ali Özer Parkı.
(Ali Özer 1950 yıllarda Pınarhisar Belediye başkanılığı yapmıştır.
Parkın ismi oradan gelmektedir. -internetten alıntı-)



Parkın önünde bir kare.


Pınarhisar'dan ayrılıp, Ataköy'e oradanda durmadan Osmancık köyü yoluna saptık.



Karşımıza yaklaşık 3 km. lik dik bir rampa çıktı.



Yağmurlardan oluşan küçük bir göletçik.



Rampanın tepesine doğru rastladığımız hindi sürüsü. Yılbaşı yaklaşıyor malumunuz. Hindiler 100 TL. haberiniz olsun.


Rampanın başına geldik. Zorlandık biraz ama güzeldi. Su molası.



Herkes halinden memnun.





Osmancık köyü.



Osmancık köyü meydanı.



Yol üzerindeki hayvan çiftlikleri var. Burası büyük bir tesis. Kokuda o derece keskin.



Hesap etmediğimiz kadar çok rampa çıktı karşımıza.




Hava kararıyor.



Yola devam ediyoruz hiç durmadan.



Güneş bulutların arasından kendini göstermeye çalışyor.



Celaliye köyü girişi.



Celaliye deresi. İsmi herhalde böyledir. Tüm diğer dereler gibi o da çok kötü durumda. Bundan sonraki turlarda derelerin de fotoğraflarını çekmeye başlayacağız. Gerçekten içler acısı.



Köprü  tek vasıtanın geçişine uygun. Tabiki bisiklet buna dahil değil.



Hava iyice kararmaya başladı. Hamitabat termik santrali.

Hamitabat termik santrali; gaz türbinleri ve egzoz kazanları kullanarak buhar türbinleri ile güç üretimi yapan termik santral sınıfına giriyormuş. (Teknik bilgi-internetten alıntı-)


Çok büyük bacalar. Köyün ortasında çok anlamsız geldi bana.


Tatarköy'den sonraki otoban köprüsü. Durmadan devam.







Ve turun sonu. Hava daha tam kararmadı. Hatta yoldakine göre açıldı bile. :)