11 Aralık 2012 Salı

BABAESKİ TURU


YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN




08.12.2012


08.12.12 Cumartesi günü, güneşli ancak soğuk bir kış sabahı, saat 09:00 gibi Yakup'la Total benzinliğin'de buluştuk. Bu tur da Polat İstanbul'da olduğu için aramız katılamadı. Hava sıcaklığı gün boyunca 4-10 derece arasındaydı. Ara sıra bulutlanda da güneş tur boyunca kendisini gösterdi. Gidiş yolunda rüzgar hemen hemen yokken, dönüş yolunda çok şiddetlendi. Bu yüzden bizi bir hayli zorladı dönüş yolu. Şöyle ki giderken 50-55 km/sa hızlara ulaştığımız rampaların benzerlerinde dönüşte ancak 15-16 km/sa. hızlara ulaşabildik. Rampa aşağı bile pedal çevirmek hem zor hem de moral bozucumuş. :)


Başlangıç saati: 09:10
Bitiş saati        : 15:10
Ortalama sürme hızı: 17 km/sa.
Max hız: 52,5 km/sa.
Toplam süre: 6 sa.
Toplam mesafe: 53 km.


Rotamızın Google Earth görüntüsü.



 
Total benzinliğin'de son kontrolleri yaptıktan sonra klasik tura başlama fotoğrafımızı çektiriyoruz. Bu turda sürekli asvaltı kullanacağımız için ben teker havalarını max. 'a getirdim. Yakup'ta elinde pompa ile teker havalarını tamamladı. Yola çıkmak için hazırız.


Sabahın ve turun verdiği heyecanla hızlı bir şekilde Kipa'nın oraya kadar geldik. Bundan sonra Edirne bayırını da problemsiz çıktık.


İlk rampadan sonra Türkiye Petrolleri'nin ordan geçiyoruz.


Yolda insanlar yol çalışması yapıyor. Onlarla selamlaşıp, 'kolay gelsin' dedikten sonra yola devam ediyoruz.



Yakup bisiklet üstündeyken fotoğraf çekmeye iyice alıştı. Hemen hemen tüm fotoğrafları artık o çekiyor. Böylece durup vakit kaybetmiyoruz.


Yolda kamyonlar biraz tehlike yaratsa da emniyet şeridi yeterli genişlikte.


Rüyakent civarı.


Köprülerden geçerken yol bir anda daralıyor. Dikkatli olmak lazım.


Derman hastanesini geçerken küçük bir köpek grubunun tacizi ile karşılaştık. Problem yok. Devam.



Babaeski'ye 11 km. kaldı. Herşey yolunda.


Bahçivan Gıda'nın oradan geçiyoruz. Yollar yağmurdan dolayı ıslak. Tarlalar su içinde.


Pancarköy ayrımından geiyoruz. Pancarköy şehitliği diye bir tabela gördüm. Daha önce hiç dikkat etmemişim.


Tatlı bir rampa çıkıyoruz.


Anlamadan Babaeski'ye 4 km. kalmış. Devam ediyoruz.

Babaeski girişi.







Babaeski'ye rampayla hızlı bir giriş yapıyoruz.


Bugüne kadar defalarca geçtiğim köprü Mimar Sinan eseriymiş.


Ne kadar çok yağmur yağdığını bu resimden de anlayabilirsiniz. Su bir hayli çok.



Köprü üzerindeki kaide.
Bu da ilerideki yeni yapılan köprü.

Şehir girişindeki cami.

Cedit Ali Paşa Camii.

 Babaeski halkı arasında "Büyük Cami" adı da verilen bu cami,1560 yılında Veziri Azam Semiz "Cedid" Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mimarı, Mimar Sinan'dır.

     Camii, tek kubbeli,çift Revaklı,dış duvarları düzgün kesme taş, üstü kurşun kaplı,tek minarelidir. Çift revaklı son cemaat yeri,altı sütuna oturur. Beş yönlü olup, kapı girişinin üzeri çapraz tonozlu, yanları kubbelidir. İkinci son cemaat yerinin üzeri ahşap kaplamalıdır. 16 sütunlu avluya açılır. Önünde duvarları revaksız bir şadırvan avlusu ve ortada on iki köşeli bir şadırvanı vardır. Avlunun mihrap ekseninde ana giriş kapısı,sağdaki yan kapı üzerinde tamir kitabesi vardır. Cami, 1832 yılında Sultan II. Mahmut'un emri ile onarılmıştır. İç süslemelerde bu onarımda yapılmış olmalıdır.

     Altıgen tabanlı kubbesi yanlarda ikişer,mihrap çıkıntısı üstünde bir olmak üzere beş yarım kubbe ile desteklenir. Mihrap çıkıntısını örten yarım kubbe, diğer dört kubbe ile ayni ölçüdedir. Camiin altıgen tabanı köşelerde dışarıya taşırılarak bunların üstüne orta kubbe kasnağını destekleyen payanda kemerleri konulmuştur. Payanda kemerler doğuda ve batıda çift, öbür dört köşede tek olmak üzere sekiz adettir. Bunlar kubbenin yuvarlak kasnağını vurgular. Beş yarım kubbede yine yüksek ve yuvarlak kasnaklıdır. Ana kubbenin dört köşesinde silindir gövdeli, tepeleri dilimli kubbecikli ağır kulecikler vardır. Sağ da tek minare,altı şerefeli ve şerefe altı istalaktitlidir.

     Bu cami, Mimar Sinan'ın Selimiye Camii'ni inşa etmeden önce uyguladıgı maket camilerden biridir. İstanbul, Fındıklı'daki Molla Çelebi Camii'nin benzer planındadır.

Semiz Ali Paşa : Kanuni Sultan Süleyman dönemi sadrazamlarındandır. Uzun boylu, gayet iri ve tombul olmasından dolayı "Semiz" diye anılmaktadır. Aslen Hersekli olup, oradan askere alınarak, İstanbul'a getirilmiş,sarayda yetiştirilerek yeniçeri ağası, Rumeli Beylerbeyi olduktan sonra, 1549 'da Vezirlikle Mısır Valiliği 'ne tayin edilmiştir. Burasını gayet iyi idare ettiğinden dolayı İstanbul'a çağrılıp 1561'de Veziriazamlığa getirilmiş, 1565'de vefat etmiştir. (internetten alıntı)



Cami girişi.



Bahçesi. Bence çok güzel.


Şadırvanı.


Kapısı.


Kırklareli ayrımı.
Daha sonra şehir merkezine gidiyoruz. Ara sokaklar çamur olduğu için fazlaca gezemiyoruz.Yakındaki Öğretmenevi'ne gidiyoruz.

Babaeski Öğretmenevinin bahçesi. Molamızı veriyoruz.


Sütlü nescafe ve çikulalarımız.


Öğretmenevi tabelası.



Artık dönüş yolundayız. Çıkıştaki Total benzinliğinde dönüş pozumuz.




Aynı yerde bir poz daha.


Babaeski çıkışındaki rampada Yakup'un bisikletinin vites attırıcısında bir problem oldu. Tamir edebilmek için uğraştık. Ama bizim yapabileceğimiz bir şey olmadığına karar verdik. Dönüş için çare düşünürken, Babaeski girişindeki bisiklet tamircisine girmeye kara verdik. Bisikleti, elde bisikletciye kadar götürdük.



Yakup bisikleti tamir etmeye çalışıyor.


Neyseki bisikletin fazla bir problemi yokmuş.Yardımlarından dolyı bisiklet tamir dükkanının sahibi Sacit Abiye teşekkür ediyoruz. 

Bu problem yüzünden yaklaşık 1 saat kadar kaybediyoruz. Belirli bir saatte evde olmamız gerektiği için hemen yola çıkıyoruz. Yolda bir mola vererek -resim dahi çekmeden-devam ediyoruz.  
Ancak yoldaki rüzgarı hiç hesaba katmamıştık. Çok kolay geldiğimiz yolu, çok zorlanarak geri dönüyoruz. Rüzgar gerçekten bizi çok yoruyor ve acıktırıyor.


Lüleburgaz girişi.


Bu da son karemiz.



3 Aralık 2012 Pazartesi

İSTASYON

İSTASYON

YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN




02.12.2012 PAZAR



02.12.2012 Pazar günü havanın yağışlı olmasına rağmen, 17 km.' lik kayifli bir istasyon gezisi yaptık. Aynı düzergahta daha önceden fotoğraf çekimi yaptığımız için, bu turda çekim yapmadık. Bizim için küçük de olsa bir antreman oldu.


Turumuzun Google Earth görüntüsü.




Başlangıç saati: 10:41
Bitiş saati        : 12:01
Ortalama sürme hızı: 16km/sa.
Max hız: 29km/sa.
Toplam süre: 1 sa. 20 dak.
Toplam mesafe: 17 km.


28 Kasım 2012 Çarşamba


LÜLEBURGAZ-İSTASYON-DÜĞÜNCÜBAŞI TURU


LÜLEBURGAZ-İSTASYON-DÜĞÜNCÜBAŞI TURU


YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN

CAN İNEGÖLLÜ



Bisikletleri ilk aldığımız zamanlarda,  istasyona doğru yaptığımız ilk turumuzun fotoğraflarının Can'ın telefonunda kayıtlı olduğunu öğrenince, nostaljik bir anı olsun diye blog sayfamıza koymaya karar verdik.
Aslında turlarımıza Can'la başlamıştık. İşleri nedeni ile şu an aramıza katılamayan Can'ı da en kısa sürede aramızda göreceğinize eminiz.

09.09.2012






İstasyonda, Düğüncübaşı yolu üzerinde. 
Arkada tren katarları görülüyor.


Can İnegöllü. Arkadaki vagonlar üzerine grafiti çalışmaları yapılmış. Hepsi de çok güzeldi. Hatırladığım kadarı ile vagonlar yabacı bir ülkeden gelmişti.



Eylül ayı olmasına rağmen hava hafif serindi.


Ekipmansız ilk fotoğraflar.


Tren rayları resim için gerçekten çok güzel fon oluşturuyor.


Dönüşte Meriçler'de durduk. Salıncağa bile bindik.


Yazdan yeni çıktığımız için göbekler kendini gösteriyor.
Yakup her ne kadar eli saklamaya çalışsa da durum vahim. :)


Ve işte acıların çocuğu Can İnegöllü. :)


27 Kasım 2012 Salı

KARAAĞAÇ-ERTUĞRULKÖY-TOZAKLI-POYRALI-PINARHİSAR-ATAKÖY-OSMANCIK-CELALİYE-TATARKÖY TURU


KARAAĞAÇ-ERTUĞRULKÖY-TOZAKLI-POYRALI-PINARHİSAR-ATAKÖY-OSMANCIK-CELALİYE-TATARKÖY TURU

YAKUP ATALAY

LEVENT BAYHAN

POLAT KOR


25.11.2012

Başlangıç saati: 10:30
Bitiş saati        : 16:30
Ortalama sürme hızı: 14 km/sa.
Max hız: 48 km/sa.
Toplam süre: 6 sa.
Toplam mesafe: 82 km.

Rotamızın Google Earth görüntüsü.


















      25.11.2012 Pazar günü Pınarhisar'a köy yollarından gidiş dönüş yaklaşık 80 km. lik bir tur yaptık. Bizim için gayet uzun ve güzel bir gezi oldu. Artık günlerin kısa olması, gündüz dahi havanın iç karatıcı olmasında dolayı çok geç vakte kalmamak için yolda fazla durmamaya gayret ettik. Bu nedenle çok fazla resim çekme fırsatımız olmadı.
     Bir gece önce Polat, grip olduğunu ve tura katılamayabileceğini mesajla bildirmiş olmasına rağmen, buluşma yerine ilk gelen oydu. Son kontrolleri yaparken Yakup'un da gelmesiyle sabah saat 10:30'da TOTAL benzinliğinden yola çıktık.Zentiva lojmanları önünden geçerek Kuştepe'den Pınarhisar yoluna indik.
     Hava gün boyunca 8-13 derece arasındaydı. Rüzgar yok denecek kadar azdı.





 



Artık klasikleşen tura başlangıç fotoğraflarımız.



Turgutbey'i geçerken.



Yakup, bisiklet üstünde fotoğraf çekme konusunda  iyice ustalaştığı için artık çok fazla durmuyoruz.






Eskitaşlı köyüne girerken hava bir hayli karardı.



Bu resimde bulutlar daha belirgin.




Eskitaşlı köyün'den sonra Karaağaç köyü sapağındayız.




Hava yağsam mı yağmasam mı acaba diye düşünüyor. Gerçi hava durmu bugünü yağmursuz göstermesine rağmen hafif  endişeli bir durumum var.


Yaklaşık 7 km.'lik düzargahdan çeşitli kareler.




Karaağaç girişine geldik.


Karaağaç girişindeki güzel bir ev. Ama bahçede ağaç olmayınca çok çıplak görünüyor.


Karaağaca hoşgeldik. Hoşbulduk.




Karaağaç tabelası.


Ben ve arkada inekler.(Fotoyu çift tıklayınız).



Karaağaç girişindeki çeşme. Betondan masa bile yapmışlar. Su çok fazla akıyor. Suyun tadı çok hoş değil ama ben burayı çok sevdim.




Karaağaç meydanında, yolun sağındaki kahvehaneye ısnmak için girdik. Bu yaklaşık 20 km. sonraki ilk molamızdı. 25 dak. kadar ısındık, dinlendik ve çay içtik.



Soba başında ısınırken. Bir dahaki sefere kestanede getirmek lazım. Soba süper yanıyor.




Kahvehaneden birkaç kare daha.


Ertuğrulköy'e girerken.



Yolda bir kabak tarlası. Ama Polat onların kavun olduğunu söylüyor. Yakup'la iddaya girdiler.Polat tarlaya daldı. Göz hakkımı alırım abi diye diye. Sonunda biz haklı çıktık. Tarla kabak tarlasıymış.







Polat hala kavun arıyor.



Poyralı'ya yaklaşırken. Tarlalarını süren tarla sahipleri.
Tozaklı ve Poyralı'da fotoğraf çekmediğimizi daha sonradan fark ettik.








Poyralı tarafına yaklaşırken bitki örtüsü de değişmeye başladı.




Poyralı'ya uğrayıp, birer litrelik pekmezlerimizi aldıktan sonra Pınarhisar'a doğru yeniden yola çıktık. Yolda Erenler köyünde durup yemek molamızı verdik. Fabrikadan İzzet abi'nin özellikle tavsiye ettiği karışık tostlarımızı yedik. (Gerçi İzzet abi bize kavurmalı ya da pastırmalı demiş ama biz orayı kaçırmışız). Çok beğenmesekte tostlarımızı yapan teyzenin verdiği dometes sosu ile tostları götürdük.


Tostu yapan teyzem. Pekmez de yapıyormuş. Organik, katkısız. Söz verdik gidip alıcaz bir ara Polat'la.



Yakup tostlar yapılırken yeni arkadaşlıklar kuruyor. :) Çocuklara bizim Türk olduğumuzu inandırmak biraz güç oldu. Neyse sonunda inandılar.



Yollar.



Tostlarımızı alıp yolun karşı tarafındaki kahvehaneye geçtik. Soba başında çay, tost ve ayran.







Erenler kahvesi. Yemek molası.




Erenler köyünün içinde Binbir Oklu Ahmet Baba türbesinin fotoğrafı. Türbe çok güzel bir Selçuklu mimarisine sahip. Ama hiçbir bilgilendirme yok Ahmet Baba hakkında. Ya da ben görmedim. İnternetten edindiğim bilgiyi sizle paylaşıyorum;

Osmanlıların Rumeli'ye geçişlerinde Padişah Birinci Murat tarafından Pınarhisar ve civarının zaptına memur edilen Hacı İI Bey, Gazi Mihal ve Evranos beylere Tımar ve zeamet beyleri olan Ahmet Bey, Haydar Bey, Gaip Beyler Pınarhisar'ın zaptı esnasında şehit düşmüşler.
Ahmet Bey'e şehit düştüğü yere şahsiyetine layık kıymette Selçuklu tarzından Murat Hüdavendigar tarafından bir türbe yaptırılmıştır. 8 köşeli bir kaideye dayanan bu yüksek kubbeli tarihi türbe hakkında, halk arasında dolaşan bir çok efsane vardır. Buna erenler derecesinde paye veren halk son zamanlara kadar kurban keser hayırlar yaparmış. Diğer ikisi Haydar Bey, Gaip Beylerin türbeleri ise ilçe içinde imiş, ancah işgal sırasında harap olmuşlar, sonradan az çok tamir görmüşlerse de eski hallerini bulamamışlardır.

Diğer bir bilgiye göre;

Binbir Oklu Ahmet Baba Türbesi ilçenin 4 km doğusunda yer alan Erenler köyünde yer almaktadır. Köyün eski adı Tekke ve yeni adı Erenler ismini bu zat ve onun manevi kişiliği etrafında yörede filizlenen tekkeden aldığı düşünülmektedir. Bu tarihi kişiliğin kim olduğu çok net değilse de 14.yy’ın ikinci yarısında yaşadığı, bölgenin fethi ve Türkleşmesinde önemli yararlılıkları olan önemli bir askeri kişilik olduğu kabul edilmektedir. Efsanesine göre düşmanla giriştiği savaşta üstünlükler gösteren bu zat 1001 okla ancak şehit edilebilmiş, onun şehit düştüğü yerde -alışık olmadığımız bir şekilde- dönemin Osmanlı sultanınca bu zata yakışır üzeri kapalı bir türbe inşa ettirilmiştir. Bir diğer görüşe göre Pınarhisar’da bulunan Haydar Baba ve Kofçaz Topçular köyünde bulunan Topçu Baba ile kardeştir.


Erenlerde yemeğimizi yedikten sonra hiç durmadan Pınarhisar'a geçtik.Artık çok zaman kaybetmememiz lazım. Hava çok kararmadan Lüleburgaz'a dönmek istiyoruz. Burası abimin ilkokula başladığı Koloğlu İlkokulu.

(Arap Kaymakam, Türk Başbakan olarak tarih sahnesinde nam salmış 1913-1917 yılları arasında Pınarhisar Kaymakamlığı ile yörede çok sevilen bir kişilik haline gelmiş Sadullah Koloğlu tarafından yaptırılan okul hala eğitime hizmet vermektedir. İki katlı, döneminin üslubundan fazlasıyla beslenen okul binası dikdörtgen formda inşa edilmiş olup, süslemeleriyle ön plandadır.(internetten alıntı)






Bence çok güzel ve tarihi bir bina. Bahçesi de çok keyifli.


Bana nedense hep Hababam Sınıfının çekildiği Adile Sultan Kasr'ını anımsatıyor.


Burası da 1974-1975' li yıllarda, oynadığım Ali Özer Parkı.
(Ali Özer 1950 yıllarda Pınarhisar Belediye başkanılığı yapmıştır.
Parkın ismi oradan gelmektedir. -internetten alıntı-)



Parkın önünde bir kare.


Pınarhisar'dan ayrılıp, Ataköy'e oradanda durmadan Osmancık köyü yoluna saptık.



Karşımıza yaklaşık 3 km. lik dik bir rampa çıktı.



Yağmurlardan oluşan küçük bir göletçik.



Rampanın tepesine doğru rastladığımız hindi sürüsü. Yılbaşı yaklaşıyor malumunuz. Hindiler 100 TL. haberiniz olsun.


Rampanın başına geldik. Zorlandık biraz ama güzeldi. Su molası.



Herkes halinden memnun.





Osmancık köyü.



Osmancık köyü meydanı.



Yol üzerindeki hayvan çiftlikleri var. Burası büyük bir tesis. Kokuda o derece keskin.



Hesap etmediğimiz kadar çok rampa çıktı karşımıza.




Hava kararıyor.



Yola devam ediyoruz hiç durmadan.



Güneş bulutların arasından kendini göstermeye çalışyor.



Celaliye köyü girişi.



Celaliye deresi. İsmi herhalde böyledir. Tüm diğer dereler gibi o da çok kötü durumda. Bundan sonraki turlarda derelerin de fotoğraflarını çekmeye başlayacağız. Gerçekten içler acısı.



Köprü  tek vasıtanın geçişine uygun. Tabiki bisiklet buna dahil değil.



Hava iyice kararmaya başladı. Hamitabat termik santrali.

Hamitabat termik santrali; gaz türbinleri ve egzoz kazanları kullanarak buhar türbinleri ile güç üretimi yapan termik santral sınıfına giriyormuş. (Teknik bilgi-internetten alıntı-)


Çok büyük bacalar. Köyün ortasında çok anlamsız geldi bana.


Tatarköy'den sonraki otoban köprüsü. Durmadan devam.







Ve turun sonu. Hava daha tam kararmadı. Hatta yoldakine göre açıldı bile. :)